33_CumaKivilcimlari_sohbet

1913 yılına dönüş mü? (22 Kasim 2024)

(0:53 – 1:59)
Karışan Almanya siyaset sahnesinde Scholz yalnız mı kaldı?

O.Ç.: Fuat abi merhaba.

CFH: Merhaba Osman.

O.Ç.: Hava valla bizden yana esmiyor, ‚dönmüş‘ de değil, ama hiç kimseden yana esmiyor galiba. Ortalıkta da şimdiden sanal bombalar dolaşmaya başladı, hatta nükleer bombalar. Ne oluyor sence?

CFH: Valla hortum hortum! Ortalık karmakarışık, daha da karışacak herhalde. Öyle görünüyor. Şimdi bu Scholz -biliyorsun- Meksika’ya gitmedi, G20 zirvesine katılmak üzere. Halbuki Almanya’nın büyük beklentileri vardı G20 zirvesinden. O ise seçim çalışmalarını organize etmek için Almanya’ya döndü.

O.Ç.: Normal değil mi ama?

CFH: Normal değil. Niye normal olsun? Hükümeti daha teslim etmediler ki. Değil mi?

O.Ç.: Doğru, ama adamı resmen -şu anda medyaya bakarsak- linç ediyorlar. Yani şu anda aslında gerek sağ, gerekse tırnak içinde sol Olaf Scholz’u satmış durumda. İçeride son bir iki şeyi kaldı SPD içinde. İşte bir tanesi de Gerhard Schröder, ya bu adamı yemeyelim diye mesaj verip duruyor. Ortalık çok karışık. Alman siyaseti de çok karıştı şu anda.

(1:59 – 8:15)
Batı dünyasının batışını konu alan kitaplar: Şikayet çok

CFH: …Geçen sefer konuştuk- dünyanın her tarafı, tabii, dolayısıyla Almanya da karışık. Batı dünyası batıyor! Batı batıyor” diye, Emmanuel Todd yazmadı mı?

O.Ç.: Tabii, kitap bütün dillerde. Aslında onu da biraz konuşsak iyi olur. Ben de bir şeyler okudum onunla ilgili, kitabına biraz baktım. Yani o şeyi de söylüyor, Almanya kendi bacağına sıkıyor. Yani Avrupa da kendi ayağına sıkıyor diyor.

Ben dindar falan değilim” diyor ama, Avrupa, özellikle Batı dünyası protestanlığın gerilemesiyle birlikte ekonomik gücünü de kaybediyor” gibi bir takım tezler ileri sürüyor ki, bunları görmek lazım. Emmanuel Todd hakikaten Rusya’nın kazandığını söylüyor. Aslında hiç boş bir adam değil ve şimdi paldır küldür Almanca’ya da giriyor üst üste kitapları. Yani Rusya kazanırsa Amerika kaybedecek diye söylüyor zaten. Almanya da mı kaybedecek? Ya, bu Almanya nereye gidiyor peki?

CFH: Şimdi Emmanuel Todd sadece din değil, aslında Batı ekonomisiyle, kültürüyle ve diniyle serbest düşüşte diyor. Tabii şimdi aslında bu adam sağcı. Başka kitaplar da dikkatimi çekiyor: Dünyanın Yeniden ÖlçümüAmerika Evine Git vs. Oscar Lafontaine’in kitabı. İlginç bir kitap.. Stephan Baron. O da çok ilginç bir kitap.

O.Ç.: Stephane Baron bayağı sağın yani serbest piyasanın sözcüsüydü. Wirtschaftswoche’nin de yayın yönetmeniydi. Yani tam bir piyasa ekonomisi, hatta faşizan bir piyasa ekonomisi öneren bir yayın. Hala da Almanca konuşulan dünyanın en önemli haftalık ekonomi dergisi. Bir tür ekonomist gibi bir şey. Ama Baron’unki öyle bir kitap. Birkaç yıl önce yayınladı o kitabı. Yani felakete gidiyoruz diye özetlenebilecek. Bu ilginç bir yerdeyiz.

CFH: yayınlanıyor. Yani düzenin içinden geçtiği sarsıntılara işaret eden ve şikayet eden bir dizi yayın ortalığa dökülecek herhalde daha da çok. Bu arada bir ilginç bir şey aktarayım size. Wolfram Elsner var…

O.Ç.: Wolfram Elsner 70’li yıllarda falan DKP içinde çalışmış.

CFH: Evet. Bir zamanlar “Çin Yüzyılı” diye bir kitap yayınlamıştı. Şimdi onun iki kitabı daha ortalıkta dolaşıyor. “Koronadan sonra Çin, ABD ve Avrupa” diye bir kitabı var.

O.Ç.: Fuat abi bu şikayetler hakikaten çoğalıyor… Ama hepsinin de tabii Wolfram Elsner gibi geçmişinde komünist bir gelenek falan da yok. Bunların da zaten onunla pek bir ilişkisi kaldığını söyleyemeyiz. Ama şikayet çok fazla. Bu iş böyle yürümez diyen de artık ortalıkta dolaşıyor. Ama çare yok. Emanuel Todt da onlardan biri aslında.

Yani söyledikleri güzel ama ya buradan nereye çıkacağız ben bunu anlamış değilim. Yani bunlara bakarsak biz bir yere çıkamayız zaten. Anladığım kadarıyla senin de dikkatini çeken o. Yani şikayet çok, çare yok. Öyle mi? Çözümü başka bir düzende arayan yok.

CFH: Aslında benim gördüğüm kadarıyla özellikle reel ekonomi denen üretime dayalı ekonomiden yana olan orada çıkarları yatan bir kesim var. Bu giderek şikayetini yükseltiyor. Ama bu bahsettiğimiz kitaplar başka bir takım tezler vesaire… Bunların alternatif gibi görülenlerinin sakat noktası şu: Hepsi düzen içinde arıyorlar çözümü!

O.Ç.: Doğru. Yani bu düzen artık tamamen çürümüştür, yıkılmalıdır. Yerine yepyeni bambaşka bir düzen kurulmalıdır diyen kimse yok. Bence sorun orada. Daha doğrusu galiba yani sosyalizm lafını yani öyle bir temizlendi ki Avrupa’dan. Öyle bir kazıdılar ki, Avrupa’da aydın adaylarının ya da hatta aydınlarının hani piyasanın insanı çürüten bir mekanizma olduğunu düşünen ve yazan insanların bile sosyalizm demeye hali kalmadı. Bizde o var. Bizde sevindirici olan “bu çaresizliğin çaresi sosyalist bir yeniden kuruluştur” diyenler var, ama burada o yok. Bu gözlemine katılıyorum.

Yani Emanuel Todd’dan alalım. Diyor ki -aynısı aslında Avrupa’daki sanayi içinde söz konusu- Çok açık bir biçimde “Amerikan sanayisi Ukrayna’da ihtiyaç duyduğu silahları bile üretemeyecek durumda” diyor.

Hakikaten de öyle. Çok ciddi bir silah açığı var Ukrayna faşolarının şu anda. Altından kalkamıyorlar. Onun için o füzeleri paldır küldür devreye aldılar. Yani, “sanayisi” diyor, “serbest ticaret ve finansallaşma darbesi altında yıkıldı.” “Amerikan üniversitelerinde eskiden mühendis yetiştiriyorlardı şimdi avukat yetişiyor” diyor. Şimdi burada da aslında öyle. Mühendisleri falan bizim oralardan alıyorlar. Yani Doğu Avrupa’dan, Türkiye’den ya da Hindistan’dan, şuradan buradan almaya çalışıyorlar.

İş ciddi hakikaten yani batı hakikaten çöküyor. E peki böyle çöken bir sistemin siyasi mekanizmalarını, adına demokrasi dedikleri siyasi mekanizmalarını bu çöküşten münezzeh mi kılacağız? Yani “sorumlusu o değil” mi diyeceğiz? Bu Rusya karşısında Emanuel Todd haklı. Kaybederlerse demokrasi diye anlattıkları şey de dünya üzerinde değerini yitirecek. Ya da daha doğrusu daha doğru değerlendirilecek. 

(8:15 – 9:42)
Tamamen asalaklaşan sermayenin hakimiyeti

CFH: Madem kitaplardan girdik, Werner Rügemer diye bir yazarın “21. Yüzyılın Kapitalistleri” diye bir kitabı var. Şimdi o da burada müthiş bir farklılaşmaya işaret ediyor. Evvelden mesela ticaret alanında servet biriktiren kapitalistler… Derken sanayi devrimiyle birlikte sanayiye yatırım yapan, somut üretimi destekleyen bir sermaye… Ama günümüzde bu karakterlerini tamamen kaybetmiş vaziyette. Şimdi ‚çekirge sermaye‘ diyorlar, ‚kumar kapitalizmi‘ diyorlar. Yani kasalarında kağıtlar biriktiren bir takım tuğfeyli,bırak sanayiyi bilmeyi, yanından -sanayi merkezleri var biliyorsun, ya da büyük fabrikaların olduğu yerler- onların yanından bile geçmemiş otomobiliyle. Onu hiç ilgilendirmiyor. Parası gerçekten sanayiye, üretime mi yatırılmış? Başka bir yere mi yatırılmış? Yoksa parasıyla bir karşı devrim mi örgütleniyor? Umurunda değil. O yalnız temettülere bakıyor kâr dağıtımında. Ve özel jetiyle dolaşıyor. Villasının havuzunda yüzüyor.

(9:42 – 10:47)
Sistem kendi içine çöküyor

O.Ç.: Bu bir yerde çökecektir. Şu çok açık: Bugün baktığımız zaman, Avrupa’daki yerleşik düzen içinde de kimse “işler yolunda, bir biçimde gidiyoruz, durumumuz diğerlerinden çok daha iyi” diyemiyor. G20’ye katıldılar falan ama orada bir şaşkınlık söz konusu. Çünkü Rusya’nın izolasyonu tamamen kırılmış durumda. Bunu herkes görüyor zaten. Rusya şu anda Ukrayna’daki meselede tamamen bütün dizginleri ele almış durumda. Bunu görüyorlar. Ama Rusya’dan sosyalist bir çıkış bekleyecek halimiz yok. Avrupa’dan da öyle bir şey yok.

Yani mesele şu. Todd demişti ki Rusya’nın zaferi ABD’nin dünya sistemindeki egemenliğini çökertir demişti. Çöküyor. Bunu herkes de söylüyor. Peki ne olacak? Yani buradan Avrupalılar bu çöküşe bu gerilemeye kendi sırtlarından yani maliyeti onlar karşılayacak. Özellikle Avrupa. Buna ne kadar evet diyecekler?

(10:47 – 12:03)
Barış Hareketi de yok

Macar Dünyası’nın iyi yazarlarından biri var. Onu çok akıllı bir kadın sürekli Almanca’ya çeviriyor. Gabor Stein galiba. O da söyledi: “Barış Hareketi 1980’lerde burada göz gözü görmüyordu. Tık yok” dedi. İnsanlar meydanları dolduruyorlardı.

Kendisi sosyalist bir ülkeden, gençliği de orada geçmiş bir adam. Artık sosyalizmle falan pek bir ilişkisi olduğunu söyleyemeyiz, ama Rus dünyasını iyi tanıyor. Orada okurken şey diyecekler: “Ya tabii, ama o zaman bir reel sosyalizm vardı. Avrupa’da bir sosyalizm vardı. O olmayınca da böyle oluyor işte.” Çökecek. Çökse ne olur? Avrupalılar bu ekonomik ve toplumsal yıkıma daha fazla tahammül edemeyecek durumdalar. E, iyi ama ne olacak? Dünyanın ABD’yi besleyecek hali kalmadı.

Buradan nereye çıkacağız? Şu anda gerçek bir çıkışsızlığı yaşıyoruz ya. Barış Hareketi’nden geçilmiyordu 1980’lerde. Üzerimizden füzeler uçuyor. Kimsenin bir şey söylediği yok. 

(12:03 – 13:23)
ABD Emperyalizminin bir sorunu da baş düşman yaratamamak

CFH: Şimdi geçen yüzyılın sonlarında şöyle bir durum vardı. Ve Amerika’ya yarayan bir durumdu bu. Bir sosyalist sistem vardı. Bir de bu kapitalist ülkeler, emperyalizmin yönetimi, etkisi -artık ne dersen de- altındaki ülkeler. Amerika emperyalizmi için kolay bir hedef vardı. Ortak bir düşman vardı. Kapitalizme karşı sosyalizm. Şimdi bu sosyalizm -tek tek küçük ülkeler var ama- sistem olarak ortadan kalkınca ana düşman da kalkmış oldu.

Şimdi bu şurada burada yaratılan düşmanlar var. Yok İran’dı, bilmem neydi… Ukrayna, Rusya hatta… Bunlarla böyle bütün bir dünya sisteminde iki karşılıklı düşman yaratmak mümkün değil. Öylesi bir düşman yaratamayınca Amerika kapitalist dünyayı ister istemez ona bağlı hareket eder duruma getiremiyor. Kaldı ki o dönemde bir de bağımsızlar hareketi vardı. Yani belli dengeler vardı. Şimdi bu dengeler yok. Herkes herkese düşman. Herkes herkese dost. Kimin kiminle düşman, kimin kiminle ortak iş yapacağı falan katiyen belli değil. Onun için Amerika zorlanıyor tabi.

(13:23 – 14:17)
1913 Dünyasına benzerlikler: Çekişme tüm coğrafyalara yaygın

O.Ç.: Fuat abi aslında 1913 yılını sanki tarif ediyorsun.

CFH: Evet. Oraya doğru gidiyoruz. Bunu söyleyen bazı aydınlar var. Ama onun içinde zaten, “dünya savaşı yaklaşıyor” diyorlar. Herkes feryat ediyor. Şimdi hep Ukrayna’yı konuşuyoruz. Afrika’da ne oluyor? Almanlar Afrika’da ne yapıyorlar? Ruslara karşı ne geliştirmeye çabalıyorlar? Bak bunları hiç konuşmuyoruz biz aslında. Yok Pasifik, yok Çin, bir de Afrika var. Koca bir kıta. Bu birinci dünya savaşı öncesi. Ortada müthiş bir rekabet var. Müthiş bir çalkantı var. Birbirinin topraklarına göz dikmiş olmak var. Afrika’yı konuşalım bir seferinde.

(14.17 – 16:53)
Çin Halk Cumhuriyeti ne yapıyor?

O.Ç.: Doğru. Yani Afrika’da bir sürü iş oluyor. Orada Çin’in çok ilginç bir çıkışı var. Çin’in diğer ülkelerle dış ticaret hacmine ve fazla mı veriyor yoksa açık mı veriyor ona baktım. Çok tuhaf bir şey. Dolayısıyla Çin konusunda kolay kararlar vermememiz gerekir. Mesele şu: Çin büyük emperyalist ülkelerle kurduğu ticari ilişkilerden hep büyük bir fazlayla ayırılıyor. 

Güzel, bu bir köşede dursun. Ama Brezilya gibi, Meksika gibi, -şimdi hepsini sıralayamam ama- özellikle baktığımız zaman, Türkiye ile ilişkilerine de bakmamız lazım. Almanya ile ilişkilerinde çok ciddi bir fazla veriyor. Yani Almanya’dan daha az mal alıyor ve Almanya’ya daha çok mal satıyor. Almanya’dan çok geliri var. Fakat Brezilya’da öyle değil. Galiba Türkiye’de de öyle değil. Fazla vermiyor.

Afrika’da özellikle bir girişimi var. Bir kere yatırımlara giriyor. Altyapı yatırımlarına giriyor. Ve böylece ücretler genel düzeyini yukarıya doğru çekiyor. Bunun aslında emperyalist sistemin karakteristiğinde başka bir şey var. Emperyalist sermaye girdiği yerdeki ücretler genel düzeyinin düşüklüğü nedeniyle burayı çekici buluyor. Dolayısıyla öyle kalması için çalışıyor. Bunu Türkiye’ye baktığımız zaman da görüyoruz.

Fakat Çin öyle değil. Ücretleri yukarıya doğru çekiyor. Özellikle Afrika’da. Bunun sosyalist bir anlamı yok. Bunun bence kapitalist bir anlamı var. Çin’in ben bir model olabileceğini düşünmüyorum. Çok önemli bir olanak olabilir.

(Domenico Lozurno’nun çizgisi hakikaten aklımızı açıyor. Tamam güzel. Buna değiniriz.)

Çin kendisini dünyanın üretim tezgahı olarak gördüğü için kendi içindeki ücretlerin genel düzeyinin dünyadaki ücretler genel düzeyinden yüksek olmamasına çalışıyor. Yani mesela Afrika’daki ücretler genel düzeyini yukarıya çekerek, ya da muhtemelen benzer bir şeyi Balkanlarda ve Orta Avrupa’da da yapacaktır. Aslında kendini korumaya çalışıyor. Bu kapitalizan bir ruh hali aslında.

Ama neresinden bakılırsa bakılsın ortada bir de bir Çin meselesi var. Bu Çin meselesi çok büyük bir mesele oldu. Sen Wolfram Esner’e dikkat çektin. Yani bu sadece geçmişi solcu olan aydınların değil. Yani aydın diyebileceğimiz daha bağımsız insanların da ortak görüşü. Çinsiz artık hiçbir şeyi açıklayamıyoruz.

(16:53 – 17:50)
Avrupa’yı ahtapot kollarıyla saran tufeyli sermaye

O.Ç.: Peki Almanya’daki ve Fransa’daki durumu ne yapacağız? Yani burada şimdi hakikaten şu anda bir kriz var. Avrupa’da bir kriz var. Avrupa’nın ortasındaki en önemli, en büyük hegemon güçte de bir kriz var. Savaş içindeyiz ya.

CFH: Evet savaş içindeyiz. Yalnız bu 20. yüzyılın girişiyle birlikte bu finans sermaye denilen tam tufeyli sermaye hükümetleri, parlamentoları, bürokrasi aparatını ahtapot gibi öylesine sardı ki. Şimdi bundan öyle bir yılda, iki yılda kurtuluş ben görmüyorum.

Ancak büyük halk kitlelerinin ayaklanışı, büyük gösteriler, yürüyüşler, protesto hareketleri falan. Ama onu da müjdeleyen bir durum yok şu anda Avrupa’da.

(17:50 – 19:32)
Parlamenterler kimlerin temsilcisi?

CFH: Şimdi şu Alman parlamentosuna bakar mısın? (Bir sefer daha konuştuk.) Bunların her biribir sermaye grubunun vekili. Sen şu Almanya parlamentosunda işçi sınıfının sorunlarını gündeme getiren, onların haklarını savunan bir tane milletvekili denilen insan görüyor musun? Dürüst bir konuşmayı bana örnek olarak gösterebilir misin? Yok, yok.

O.Ç.: Hatta şunu eklemiş olayım: Bu şu andaki en soldaki proje olarak adını zikredebileceğimiz Bündnis Sara Vagenknecht, yani Sara Vagenknecht İttifakı’nın bile orta ve orta alt sermaye gruplarına seslendiğini açıkça görüyoruz. Oraya sesleniyor. Yani kadıncağız tamam iyi biliyor bu işleri, kabul edelim. Yani Oscar Lafontaine de iyi biliyor, ama dediğin doğru, işçi sınıfı gibi bir güçten söz edemiyorlar. Öyle bir kazınma ki, yani “sos” bile diyemiyorlar. Bu bizde vardı hatırlarsın sen 60’larda hani sosyalizm değil sos dediğin zaman bile içeriye alırlardı diye. Neredeyse öyle şimdi içeriye almıyorlar ama dışlayıveriyorlar. Yani hiç konuşma şansın kalmıyor.

(19:32 – 20:58)
‚İşleyen hükümet‘ artık bir rüyadır. Partiler bile fraksiyonlar halinde

O.Ç.: Sosyalizm yok. Avrupa’da sosyalizmden söz eden bir siyasi oluşum yok. Almanya’da da yok. Artık açıkça söylüyorlar. NZZ’in, Neue Zürische Zeitung’un da geçenlerdeki başyazısıydı. “İşleyen bir hükümet rüyası görmeyin” diyor. Belki büyük koalisyon olabilir: Hristiyan demokratlarla sosyal demokratlar… Artık ikisinin de zaten ahı gitmiş vahı kalmış. “Ya da” diyor, “üçlü bir kaotik koalisyon olur. Ama bunlar da ne kadar sürer onu bilmiyoruz. Yani hangi soruna çözüm bulurlar onu da bilmiyoruz.”

CFH: (Pardon sözünü kestim.) Bundan önceki kaotik değil miydi? Ama aslında geçen seferki sohbetimizde söyledim. Bütün siyasi partilerin içinde her bir çeşitten bir takım temsilciler var. Ya da onlar belli dengeleri kendi içlerinde muhafaza ediyorlar. Biraz sağa biraz sola. Bütün partilerin içinde fraksiyonlar var. Fraksiyonsuz parti mi var Almanya’da? İlan edilmiş fraksiyonlar var, ilan edilmemişler var. Şimdi seçimlerde bak. Seçimlerde bakıyorsun hepsi başbakan olmaya aday. Bu kadar çok aday hiçbir zaman olmadı Almanya’da.

(20:58 – 24.42)
Vergi Dolandırıcılarının bile temsilcileri var siyaset sahnesinde

CFH: Merz ise tefeci kapitalistlerin adamı diyor. Scholz’a da ‚Cum-Ex kapitalistlerin‘ adamı diyor. Cum-Ex kapitalistler kim? Herhalde 2020 idi. İlk rezaleti çıktı. Alman vergi dairesini dolandıran kapitalistler. Borsada yatırım yapıyorlar.

Şimdi işçi garibi aldığı ücretten çatır çatır vergisini zaten daha baştan ödüyor. Daha eline nakit parayı vermeden kesiyorlar. Aldığı her eşyada katma değer vergisi de veriyor. Halbuki bunlar vergi iadesi alıyorlar. Şöyle ki: Yaptıkları yatırım üzerinden önce bir vergi veriyorlar. Ondan sonra o verginin içinde bir dayanışma vergisi falan var. O çıktıktan sonra verginin aslını geri alıyorlar.

Bunlar ödememişler bu vergileri. Ama iki banka, bir takım avukatlar, bir takım yatırım danışmanları ile kurulan bir ağ var. Bu ağ ondan ona aktarıyor, ondan ona aktarıyor hisse senetlerini. Ondan sonra sanki onların vergisini vermiş gibi vergi dairesinden vergi iadesi almışlar.

O.Ç.: Olaf Scholz bunları hatırlamadığını söyledi. Bugünlerde o faturayı çıkarıp koyacaklar ama.

CFH: Bugünlerde koyacaklar. Yani istemiyor çünkü sistem. Tekrar incelemesi sürüyor.

O.Ç.: Başında büyük dert var aslında Olaf Scholz’un. Ve tek güvencesi de şu benim izlenimim şöyle: Şu anda çok ciddi bir kriz var ve bir savaş tehdidi. Biraz önce 1913 dedik, hakikaten öyle. Bizim oturduğumuz bölgeler dahil bir anda Rus nükleer başlıklı füzelerin hedefi haline gelebilir. Putin’in üst üste yaptığı açıklamalara göre artık nükleer yanıt verebilecekler. Nükleer başlıklı bir bombayla….

Dediğim gibi bütün bunlar olurken ve ortalıkta bir barış hareketi yokken bir tek Olaf Scholz arkasında da bir tek Gerhard Schröder var. Eski başbakan ve Putin’in milyoner danışmanı. Bunlar “Bu yolun sonu çok kötü ve barış, illa barış” diyorlar. Eğer getireceğim nokta şu. Eğer Olaf Scholz’dan kurtulmak istiyorlarsa bu CumEx dosyasını önüne koyacaklar yakında. Eğer kurtulmak istiyorlarsa muhakkak. Henüz ama o konuda tam bir şey yok. Çünkü iş çok ciddi.

CFH: Hakikaten şu anda bir savaş tantamlarını duyuyoruz. Şimdi o zaten belli bir dengeyi sağlamaya çalıştığı için altındaki toprağı çektiler. Geri kalan adayların hepsi birer neokon.

Almanya’nın neokonları bunlar. Savaş çığlıkları atıyorlar. Ama ben öyle hemen böyle nükleer silahlara sarılacağı konusunda… Biraz önce söyledin. Rusya izole edilemiyor. Şimdi Rusya izole edilemezse öylesine bir intihar eylemine kalkışmasına da ihtiyaç olmaz. Yani bunlar hep pazarlıklarda elini güçlendirmek için bir takım çıkışlar.

(24:42 – 25:42)
Almanya’dan yükselen savaş çığlıkları

O.Ç.: Ama bir şey çok açık. O Hristiyan demokratların başbakan adayı diyeceğimiz Friedrich Merz’le ilgili olarak açıkça ilan ediliyor: “Eğer Friedrich Merz gelirse savaş gelir.” Çünkü adam “Biz Taurus’ları yani 500 kilometre menzili olan füzeleri veririz” dedi. Yani bunları vermesi Almanya’nın savaşa girmesi demek. Böyle bir tehlike var. Yeşiller desen zaten savaşçının önde gideni. Yani delirmiş, yeşil savaş manyağı olmuş bir grup.

CFH: Kongre yaptılar. Her kongre birbirinden komedi. Beni hayretler içinde bırakan şey bu yeşillerin genç kesimleri ya bunların beynini ampute mi ettiler? Bunlar hala anlamıyor mu? Bu yeşil hareketinin daha çıkışından itibaren emperyalizmin bir beşinci kolu yeni partisi olduğunu hala anlamıyorlar bunlar. Çok ilginç ya. Tuhaf bir şey.

(25:42 – 28:15)
Yeşiller ve sol Parti aslen karşı devrimci güçlerdir

O.Ç.: Yani bu da doğru bir soru. Ama sol parti içinde bile aynı durum var. Ukrayna’da şimdi Onlar artık muhtemelen parlamentoya da de giremeyecek. Yani erimesi de hayırlı bir iş. Hani ille bir şey söylemek gerekiyorsa, tamam yani mesafemiz ortada da. Wagenknecht ve arkadaşları sol partinin on kat solunda yani. Baktığımız zaman ille solcu arayacaksak. Ama şöyle bir şey çıktı. Kriz derinleşiyor ve artık sandıktan herhangi bir çözüm çıkmıyor. Sandıktan hükümet bile çıkmıyor.

CFH: Bu sol parti aslında Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin yıkılışında karşı devrime göz kırpmış, en azından onun karşısında hareketsiz kalmış bir takım unsurların partisi değil mi? Evet. Ne bekliyoruz biz bundan? Yeşiller yeşiller diyoruz. Ya bunlar? Biz ‚Yeşiller‘ diyoruz, aslında yeşillerle birlikte bir de ’90 İttifakı‘ var. Yeşiller partisinin adı yeşiller değil ‚Yeşiller ve 90 İttifakı‘. Peki ‚9 İttifakı‘ ne? Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde aktif karşı devrimci kadroların ittifakı.

Bir tesadüf değil yani. Her birini al, çöpe at. Eğer bir sol hareket yükselecekse parlamentoda şu düzen partilerinde falan katiyen aramayalım. Yani bu şeye benziyor. CHP’den hala halkın çıkarına bir vücut çalımı bekliyor gibi bir şey bu. Hatta biz bile konuşmayalım. Yani bu sol parti yeşiller bilmem ne. Hepsi aynı bikayenin bir parçası.

O.Ç.: Peki ama bunları düzen içi aktörler olarak üzerlerine konuşma hakkımız var. Bu düzen içi aktörler sandığa çağırıyorlar ve halk hala sandığa gidiyor. Ama hükümet çıkaramıyorlar. Nereye gidecek bu işin sonu? Hükümet çıkarsın çıkarmasın. Çıkarsa ne olacak? Orada zaten hükümetler işlevsizleşmiş durumda. Halkın seçtiği…

(28:15 – 34:00)
Halkın seçtikleri halk için çalışmıyor bazısı zaten doğrudan patron

CFH: “Halkın seçtiği” dediğimiz bu insanlara tek tek bak. İstisnası yok bunların. Ne olduklarını, parlamentoda asıl ne yaptıklarını anlamak için parlamentodan ayrıldıktan sonra yaptıkları işlere bak. Felaket! Ve bunun şu partiden, bu partiden olanı yok. CDU’lusu, SPD’liasi, Yeşil’i, Sol’u… Her biri tek tek lobi faaliyeti yapıyor.

O.Ç.: Son dönemde bu Trump’dan sonra ilginç bir noktaya geldik. Bu bir iş adamı -herif ya da- hadi öyle demiş olalım. Bunu hak etti yani. Kendisinin bizim gibilere herhangi bir sempatisi yok. Bizim de kendisine sempatimiz yok. Bu adam bir iş adamı. Yani vurguncu. Şimdi Hristiyan demokratların bir numarası denilen adam da BlackRock denilen, senin de iyi bildiğin bir finans bir çekirge örgütünün milyoneri. Yani şuraya geldik: Eskiden devletler görece sermayeden bağımsız politikacıların yönetiminde yürümek isterlerdi. Şimdi o da kalktı. Doğrudan sermayenin doğrudan temsilcileri giriyorlar devreye. Trump çok tipik bir örnek.

CFH: Diğerleri de bundan farklı değil. Ya devletin içinden gelmiş ya da bizzat kendisi patron. İtalya’da Berlusconi neydi? Medya devi değil miydi? Hepsi milyoner. Hepsi çok yüksek gelir sahibi insanlar. Şu anda parlamentoda olanlar da. Bir tek işçi sınıfının lobi çalışanı yok. Çünkü işçi sınıfının lobi kuracak bir örgütlenmesi yok. Sendikaları mendikaları geçtik. Zaten bunu konuşuyoruz. Ben bir kere daha söylemenin anlamını bulmuyorum. Bak uyarı grevlerine. Milyonlarca insan o uyarı grevlerine katıldı. Ne oldu? Yine enflasyonun altında kaldılar. Satış büyük!

O.Ç.: Reel ücretlerdeki gerileme karşısında herkes bir şaşkınlık içinde. “Hiç olmazsa bir işimiz olsun duygusu mu hakim?